Boykot, kavramının gündemden düşmediği bir dönemden geçiyoruz.
Sosyal medyada, haberlerde ya da arkadaş sohbetlerinde sık sık “şu markayı almayın, bu ürünü desteklemeyin” çağrılarına rastlıyoruz.
Oysa mesele çok daha derin ve kapsayıcı.
Düşündüğümüzden çok daha güçlü bir demokratik katılım biçimi olan politik tüketim kavramı öne çıkıyor.
Çoğumuzun zihninde “politik katılım” denince seçimlerde oy vermek, mitinglere katılmak ya da bir partiye üye olmak gelir. Artık demokratik katılım yalnızca sandık başında gerçekleşmiyor.
Bugün gündelik yaşamın içinde, hatta market raflarının önünde bile bir tür oy kullanıyoruz.
Bireyler alışveriş yaparken yalnızca fiyat, kalite ya da moda gibi unsurları değil; etik, çevresel ve toplumsal değerleri de göz önünde bulundurarak karar veriyor.
Politik tüketim, dünyanın dört bir yanında uzun yıllardır etkili bir araç olarak kullanılıyor ve birçok örneği var.
Mesela, 1970’lerden bu yana gelişmekte olan ülkelerde etik dışı pazarlama uygulamaları nedeniyle Nestlé boykotu var.
1990’larda çocuk işçiliği ve kötü çalışma koşulları yüzünden Nike boykotu var.
Sürdürülebilirlik konusu ile ilgileneler bilir. Kahve, çikolata ve tekstil gibi sektörlerde adil üretimi teşvik eden küresel bir etik tüketim akımı Fair Trade hareketi var.
Irkçılığa karşı sessiz kalan firmalara yönelik tepki boykotu Black Lives Matter var.
Fransa’daki yerel üreticileri destekleyen, küresel markalara karşı duran bir tüketim kültürü Locavore hareketi var.
İsrail-Filistin meselesi çerçevesinde, İsrail destekçisi markalara karşı küresel boykot çağrısı olan BDS hareketi var.
Pandemi döneminde zincir marketlere karşı küçük esnafı destekleme çağrıları, İslam’a aykırı ürünlerin boykot edilmesi, İslamofobik markalara yönelik tepkiler gibi pek çok örnek var.
Belirli ürün ya da markaları satın almamak şeklinde Boykot
Etik değerlere uygun ürünleri bilinçli bir şekilde tercih etmek şeklinde Buycott
“Fair Trade” gibi üretim süreci hakkında bilgi veren etiketleri dikkate alma şeklinde.
Farkındalık oluşturmak ve toplumsal bilinci artırmak için Sosyal medya kampanyaları şeklinde birçok yöntem uygulanıyor.
Bir markayı boykot etmek, etik dışı uygulamaları ifşa etmek ya da yalnızca değerlerine inandığımız firmaları desteklemek…
Sessiz ama etkili
Demokratik sistemin sesimizi duymadığını düşündüğümüzde, alternatif yollar aranıyor.
Politik tüketim işte bu noktada devreye giriyor.
Bir ürünü satın almak ya da almamak, bazen sandığa gidip oy vermek kadar etkili bir eylem olabilir.
Bugün birçok insan adaletsizliklere karşı sesini tüketim tercihleriyle duyuruyor.
Ve bu sesler birleştiğinde, şirketler kamuoyunun vicdanına karşı daha sorumlu davranmak zorunda kalıyor.
Tüketim tercihlerimizle yalnızca ihtiyaçlarımızı değil, geleceğimizi de şekillendiriyoruz. Tercih ettiğimiz her ürün, hangi dünyanın parçası olmak istediğimizin bir işaretidir.
Politik tüketim her bireyin demokratik bir hakkı ve imkanıdır.