Gün Geçmiyor ki yeni bir kavram çıkmasın. Son yıllarda çokça duyduğumuz telaffuzunu da bir hayli zor yaptığımız, sürekli gündemimizde olan, günlük iletişimizde birazda bulunulan ortama bilgili gözükmek adına sıkça kullanılan bir meşhur kavram;
"Sürdürülebilirlik"
Birçok küresel sorunu da (İklim değişikliği, küresel ısınma, yaban hayatının yok oluşu vd.) peşine ekledik mi? Tamam oluveriyor. Uğruna saatlerce toplantılar, hedefler yapılıyor, bütçeler oluşturuluyor. Vay anam vay...
Sürdürülebilirliğin en basit tanımı; ihtiyaçlarımızı, gelecek nesillerin ihtiyaçlarından ödün vermeden karşılayabilmemizdir. Yani gelecek kuşakların ekonomik, ekolojik ve aynı zamanda sosyal koşullarını devam ettirilebilecekleri bir dünya bırakmak için kullanmaktır.
O zaman soruyorum.
Neyin/nelerin sürdürülebilirliği?
Mevcut durumun aynen devamı ise ayvayı yedik. Şu haliyle toprak, su, orman, enerji, sosyal koşullarımızın, uygulamalarımızın kullanımı ya da sürdürülebilirliği ise konuyu çokça konuşmak, iyi analiz etmek lazım.
Hemen "benim sadık yarim" den başlayalım. Toprağı geçmişte ve şu anda olduğu gibi kullanmaya devam edeceksek eğer, üzgünüm, sürdüremeyiz.
Uygulamalarımız bu ise eğer, Toprak Anayı kaybedeceğiz.
Toprağı kaynak olarak değil canlı bir varlık olarak görmeliyiz. Gezegenimizin en zengin ekosistemi olduğunu unutmadan. Mevcut durumda topraklarımız sürekli yok oluyor. Yanlış tarım yaptıkça toprağı kaybediyoruz. Canını alıyoruz. Gelirler düşüyor, kalitesiz gıda soframıza geliyor. Sellerin ve kuraklıkların artması da cabası... İyi ve yeterli olmayan yem bitkileri üretimi ile hayvancılığı bitiriyoruz. Üstüne ormansızlaşma eklenince iklim değişikliği, küresel ısınma şekilleniyor.
Toprağa ve vatana çok düşkün bir millet olan bizler, sürdürülebilirlikte afili kelimeler arasında ana dediğimiz “toprağı” diğer söylenen kelimeler kadar duydunuz mu? Maalesef ben çok az duydum. Sanırım hepimizin ilgisi kutuplardaki buzullarda? Atmosferdeki ozon tabakasında? Oraları konuşmak çok daha havalı. Evimizin, köyümüzün, şehrimizin kısaca burnumuzun dibindeki toprağımızdan, ormanımızdan neden konuşalım ki? Hep böyle olmadı mı? Sorunları hep uzaklarda aradık, oturduğumuz yerden sadece konuştuk.
İlgilenmediğimiz toprak, orman yangınlarında dahi hiç aklımıza gelmedi. Oysa durum böyle mi? Toprak anadır, candır! Canımızı iyileştirmek, güçlendirmek için ne yapıyoruz? Hiçbir şey…
Hiçbir şey diye söze başladığımızda devamında Tarımın, Turizmin olamayacağı açıktır. Zaten tarım alanlarını da hızlıca binalara çeviriyoruz. Tarımsal toprakları sürekli tüketen, alan, kirleten, kimyasal tarım uygulamalarından, sürekli veren, temizleyen, besleyen ve canlandıran onarıcı/rejeneretatif tarım uygulamalarına geçmemiz lazım. Hem de hemen, şimdi…
Malumunuz yaşadığımız topraklarda tarihimizin en geniş ormanlık alanları yandı. İçimiz yandı, biz yandık. Kim bilir? kaç yıl sonra aynı orman meydana gelecek. Geçen seneki bu üzücü olayın 2022 yılında çok daha detaylı ve bilimsel ele alınacağını düşündüm, hayal ettim. Evet, çok zor bir çalışma, ancak gönül ve göz çok daha iyisini istiyor.
Alanları geziyorum, görüyorum. Kesilen odunların toprağın üzerinde sürünmesini görüyorum. Yanıp yanmadığı hakkında emin olamadığım ağaçların kesilmesini görüyorum, günlerdir, haftalardır, aylardır kamyon, kamyon görünüşte kütük taşınıyor!
Benim içinse canın, cananın, canların nakledildiğini görüyorum. Görüyorum da görüyorum...
25-27 Mart’ta Türkiye‘nin her yerinden Manavgat'a gelip kamp yapan 80 kuş gözlemcisinin yorumlarını okuyorum. Durum hiç iyi değil!
Yaban hayatta birçok şey yanlış gidiyor. Ama sorun olmaz hemen bir sürdürülebilirlik projesi oluşturur, çözeriz evelallah.
Grubun kampının 21-26 Mart Orman Haftasına gelmesi de ayrı bir merak katıyor içime, soruyorum kendime geçen yıl çok büyük bir yangının ardından bu sene Orman Haftasında (-ki tabiatın canlandığı bugünlerde) çok büyük ağaç dikim seferberliği, mevcut ormanların sürdürülebilirliği gözümüze, gözümüze, her haneye, her kişiye bas bas bağırarak anlatılamaz mıydı? Bunun için hepimiz seferber edilemez miydik?
Yok, olmadı. Sessizce Orman Haftasını kutladık.
Merak işte, Antalya'daki etkinliklere baktım. Basın açıklaması, tiyatro, söyleşi, satranç yarışması, fidan dağıtımı ve kısmi ekimi, konuşmalar, alkış...
İşte tam SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK!