Rusya-Ukrayna politik krizi küresel gündemin ilk sırasına yerleşti. Bölgeye ve ülkelere olan coğrafik, tarihi ve ticari ilişkilerimizden dolayı önemle izlenecek bir konu oldu. Meydana gelebilecek ve gelen her türlü gelişme ülkemizi ve beklentilerimizin yüksek olduğu yeni turizm sezonumuzu etkiler mi? Sorusu hepimizi derin endişelere sevk etmektedir.
Turizm sektörünün krizlere açık bir sektör olduğunu, birçok faktörden etkilendiğini, kırılgan bir yapı ve işleyişe sahip olduğunu biliyor, yaşayarak görüyoruz.
Ülkemiz/Bölgemiz politik krizleri, küresel salgını, yangını peş peşe ve hatta iç içe çok yakın geçmişte yaşadı.
Daha ne yaşayabiliriz?
Bundan daha kötü ne olabilir ki?
Düşüncelerini düşündük, dillendirdik ve sorduk.
Krizler, öngörünün olmadığı ve kontrol kaybı ile karakterize yoğun belirsizlik dönemleridir. Genel anlamı ile kriz, “Normal düzeni bozan, toplum için olumsuz sonuçlar doğurma olasılığı bulunan fiziksel, sosyal, ekonomik ve politik olayların ortaya çıkması halini ifade eder’’. Normal sistemi ve toplumun değerlerini önemli ölçüde tehdit eder, zaman baskısı ve stres altında kararlar almayı gerektiren durumları kapsar. Gerçekten zor dönemlerdir.
Katma değer üretme, istihdama katkısı, döviz girdisi sağlaması vb. olumlu etkileri olan turizm sektöründe yaşanacak krizler, turistlerin ve diğer unsurların olumsuz düşünce içine girmelerine neden olur. Bölgeye talebin azalması, turist sayısının ve gelirinin azalması, işletmelerin faaliyetlerine devam edememesiyle devam edebilir. Daha da önemlisi krizlerin varış yerinin güvensiz olduğu algısının oluşmasına neden olur.
Turizmi etkileyebilecek birçok kriz türü var. Jeolojik ve aşırı hava olayları dahil olmak üzere insan kaynaklı iklim değişikliği ve ormansızlaşma, su tedariki, sel, toprak kaymalarını kapsayan çevresel krizler, toplumsal ayaklanma, isyanlar, suç dalgaları, terör eylemleri, insan hakları ihlalleri dahil olmak üzere darbeler, savaşlar, çekişmeli seçimleri kapsayan sosyal ve politik krizler (An itibari ile yaşadığımız Rusya-Ukrayna politik krizi), insanları veya hayvanları etkileyen hastalıklar, salgınları kapsayan sağlık krizleri (2020 den beri süregelen Covid-19 Salgını), ulaşım kazaları ve bilgi teknolojileri sistem arızalarını kapsayan, büyük çaplı enerji kesintileri (Isparta), nükleer kazalar teknolojik krizler, büyük kur dalgalanmaları, devalüasyon ve finansal krizleri kapsayan ekonomik krizler, trafik kazaları, soygun, boğulma kamusal alanda turistleri etkileyen kazalar, Yangınlar (Manavgat, Marmaris, Bodrum yangınları), yaralanmalar, gıda zehirlenmesi, farklı müşteri grupları arasında düşmanlık, kurum içi bilgi teknoloji sistemlerinin arızalanmasını kapsayan tek bir işletme içindeki kazalar veya olay krizleri olarak kategorilere ayrılmaktadır.
Sanki yaşamadığımız kriz yok gibi?
Bazılarını aynı anda yaşadık. Kimilerinden önemli öğretiler kazandık. Çoğundan ise öğrenmedik. Aynı süreçleri tekrar tekrar yaşadık.
Elde ettiğimiz öğretilerimizi yeni krizlerde uygulayabilme becerilerimizi daha çok geliştirmeliyiz. Yani kriz öğretilerimizi sürdürmek. O meşhur kelime yine kaşımıza çıkıyor. Adını dilimize pelesenk ettiğimiz “Sürdürülebilir.......... yönetimi “.
Bir işletmenin, sektörün ya da ülkenin her alanda sürdürülebilirliği sağlaması önemli. Kriz yönetiminde sürdürülebilirlik olabilir mi? Olması, kendi risklerini hesaplayabilmesi, farklı kriz türlerine göre senaryo planlarının yapılmasını sağlayabilmesi açısından olabileceğini düşünüyorum. Özelikle uzun süreli krizler öncesinde krizin dinamiklerini, etkilerini ve sonuçlarını yüksek öngörü ile belirlemeli, süreçleri sürdürmeliyiz.
Kapımızdaki Rusya-Ukrayna politik krizi ülkemizi ve sektörümüzü dolaylı ya da doğrudan etkileyecektir. Bu ve benzeri politik krizler öngörülebilir miydi? 1774 yılında Osmanlı İmparatorluğu ile ilişiği kesilen Kırımın tarihini ve o dönemden Kırım'ın Rusya Federasyonu ile birleşme süreci 2014 ve sonrası süreçlerini izlediğinizde bazı öngörüler çıkarılabilmek mümkün. Bunun yanı sıra Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecini ve Sovyet coğrafyasını idrak etmiş olmak öngörülerimizi artırabilir.
Yine sorular sorular...
Acaba büyük bir risk alıp kriz üreten sorunlu turizm pazarlarından vazgeçmeli miyiz sorusunu sormanın tam zamanı?
Sağlık krizlerine, ekonomik-politik krizlere daha dayanıklı, ekolojik, doğal kaynakları daha az tüketen sürdürülebilir turizm pazarlarına yönelmenin zamanı geldi geçiyor
Kriz içinde kriz yaşarken “azın bazen çok” olduğunu da akılda tutalım.