Son birkaç haftadır döviz fiyatlarındaki yükseliş sadece ekonominin değil ülkenin gündeminde de birinci sırayı aldı.
Bu yükselişte kimileri dış güçlerin kimileri bazı ekonomik gelişmelerin ve seçim belirsizliğinin rol oynadığını dile getirdiler.
Geldiğimiz bu noktada kur artışlarına; cari açığın, şirketlerin döviz borçlarının yüksekliği ve seçim döneminde uygulanan genişlemeci politikaların başlıca etkenler olduğu aşikâr.
Kurlardaki artışın önüne geçilmesi konusunda gözler Merkez Bankasına çevrildi.
Geçtiğimiz perşembe günü faiz artırımı ile birlikte bir dizi önlemler alınmaya başlandı ve kurlardaki agresif artışların önüne geçildi.
Ardından da başta Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek olmak üzere birçok bakandan Merkez Bankasını destekleyici ve piyasaların beklentileri paralelinde açıklamaların geldiğini gördük.
Dün de Merkez bankası politika faizi ile ilgili olarak piyasanın beklentisine yakın adımlar atmaya başlayınca kur da gerilemeye başladı.
Özetle piyasa kurlar üzerinden ekonomi üzerinde bir baskı oluşturdu.
Bu baskının sonucunda da beklenen faiz artışı da geldi.
Faizin artması demek kredi verene daha fazla para ödemek demek.
Başka bir ifade ile kazandığımız paranın büyük bir kısmını yatırıma, büyümeye veya ortağa kar payı vermek yerine kreditörlere ödemek zorunda kalıyoruz.
Kısacası kredi veren kazancımızdan daha fazla pay istiyor.
Faizler yüksek seyrettiği müddetçe turizmci kazancının önemli bir kısmını finans kuruluşlarına, finans kuruluşları da bu kazancın bir bölümünü yurt dışından kaynak sağlamış oldukları kurumlara ödeyecekler.
Bu döngü devam ettiği müddetçe turizmci de anca mevcut durumunu devam ettirebilecek. Bu kısır döngünün kırılması için çok daha fazla çalışmamız gerekecek.
Tüm gelişmeler yaşanırken uzmanların birçoğu ekonomideki gelişmelere bardağın hep boş tarafından bakıyorlar.
Negatif gelişmeleri tabi ki dikkate almak gerekiyor ama gelişmelerin pozitif olanları neden dikkate alınmıyor?
Bu yıl beklenen 32 milyar dolarlık turizm geliri de ülke ekonomisine elbette bir katkı sağlayacak.
Aslında bu geliri daha da arttırmak mümkündü fakat turizm sektörü sezona ihtiyatlı girdi ve şu anda kapasite sorunu yaşanıyor.
Diğer yandan devlette sektörün yaralarını sarması açısından desteğini daha da arttırabilirdi.
Ne yazık ki ekonomiye can suyu olan sektörlerin başında gelen turizmde ortaya çıkan fırsatlardan yeterince yaralanamıyoruz.
Tüm bu gelişmelerin ışığında Turizm Bakanlığı’nın kaldırılması konusunun da gündeme gelmesi oldukça üzücü.