Kurların hızlı yükselişinin bir sonucu olarak ülkemizdeki birçok mal ve hizmet fiyatında ciddi artışlar meydana geldi.
Eylül ayı enflasyonu da bütün ekonomistlerin tahminlerini de alt üst ederek beklentilerin çok çok üstünde gerçekleşti.
Enflasyonun bu denli yüksek gelmesi en kötünün geride kalmadığı ve enflasyondaki artışın devam edeceği yönünde değerlendirmelere de yol açtı.
İşin açıkçası ben de bu denli bir artış beklemiyordum.
Ama gelecek dönemdeki enflasyondaki artışlara ilişkin beklentim hala yüksek değil.
Çünkü bana göre zaten enflasyondaki artış kur kaynaklıydı, dolayısı ile kurlarda mevcut seviyelerin üzerine çıkılmaz hatta bir miktar da gerileme olur ise enflasyon oranlarının daha makul seviyelerde geleceğini düşünüyorum.
Bu konuda geçtiğimiz cuma akşamı BloomberHT kanalında Küresel Piyasalar programına katılan Taner Özarslan’ın değerlendirmelerinde fiyat artışlarının talep yönlü değil maliyet yönlü olduğu ifade edildi.
Dolayısı ile üretici fiyat artışlarının tüketici fiyat artışlarına bir miktar yansıması olabilir ama fiyat artışları sonucu acaba talep aynı yerinde duracak mı yoksa gerileyecek mi? Esas burası önemli.
Şu andaki iklim gerek tasarruf eğilimini arttırması ve gerekse alım gücünü düşürmesi anlamında talebi oldukça aşağıya çekecek ve ister istemez arz yönlü fiyat artışlarının yavaşlamasına hatta bazı durumlarda gerilemesine bile sebebiyet verebilecektir.
Gelelim son dönemde çok sık konuşulmaya başlanan uçak biletlerindeki artışa.
Ülkemizdeki mal ve hizmet fiyatlarındaki yükselişe paralel uçak biletlerindeki artışlar da basında konu ediliyor.
İki ay önce Musa Alioğlu Yenir Birlik’teki köşesinde maliyet artışlarından bahsetmiş, yakın zamanda Airporthaber.com’da Türk Hava Yolları’nın fiyat tavanını deldiği gündeme gelmiş, Hürriyet’ten Şebnem Turhan’da uçak biletlerinin %192 zamlandığına yer verdi yazısında.
Aslında uçak bilet fiyatları ülkelerin ekonomilerinden bağımsız başta yakıt fiyatlarına göre değişkenlik gösteriyor.
Bundan sonra kurlardaki artış ya da azalışlarda ikinci etken olarak karşımıza çıkıyor.
Geçtiğimiz son on yıla baktığımızda ülke ekonomileri iyi de olsa zayıf da olsa uçuş maliyetleri başta belirttiğim sebeplere göre şekillendi.
Yeri geldi jet yakıtı ton başına 1.300 doları da gördü, yeri geldi 350 doları da gördü.
Hatta havayoluna talebin olduğu satışların arttığı dönemlerde yakıt fiyatlarının artması nedeniyle de birçok havayolu firması iflas etti.
Ama sektör acı tecrübeler neticesinde yakıt ve kur risklerinden korunmak için birçok finansal araçtan yaralanarak kendilerini gelecek dönemlerdeki fiyat artışlarına karşı koruma kabiliyetini (özetle Hedge) kazandılar.
Bildiğim kadarı ile dünyada ve ülkemizde hedge’in yapmayan havayolu şirketi pek kalmadı.
Riskten korunmak amacıyla gerekli finansal tedbirleri almayan havayolu şirketlerinin de ömrü pek uzun olmuyor.
Son iki aydır yaşadığımız ekonomik krizle beraber dikkatler uçak biletlerine de döndü.
Madem havayolu şirketleri gerek yakıt ve gerekse kur risklerini yönetiyorlar ise bilet fiyatlarında bu kadar artış neden meydana geliyor diye aklımız bir soru geliyor.
Aslında fiyat artışlarına dönük hedge işlemleri de yapsanız eninde sonunda fiyatlar orta vadede artıyor ise bilet fiyatlarındaki artış kaçınılmaz olacaktır.
Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi hedge şirketlerin risklerini tamamen ortadan kaldırmaz, olası etkileri en az düzeye indirir.
Sonuçta firma bir maliyet artışına maruz kalır.
Ama birdenbire %192 artış maliyetlere yansımaz maliyet artışlarının kademeli olarak artması olağandır.
Acaba havayolu şirketlerimiz hedge işlemlerini bıraktı mı?